Allah’ın takdiri her an yanı başımızda. Yalnızca onun dediği olur.
Canlıların hayata bakış açılarında aslında hiç engel yok. Engelleri bazen kendi kendimize oluştururuz.
Bazen öyle şeyler yaparız ki sonuçları uzuvlarımızı etkileyeceğini bildiğimiz halde nedense çoğu şeyi bilmezden geliriz.
Gençlik işte öyle bir şey; Korkusuz bir yaşamın korku dolu günleri pek anlaşılmaz.
Yürürken, koşarken, herhangi bir araç kullanırken ölümsüzlüğün getirileriyle alır başını gider insan. Hiç düşünmeden çılgınca bir yerlere koşuşturur.
Bir anlık gaflet sonunda ise hayatın acı getirileriyle buluşur insan.
Olanlara kader dense de kendi kaderimizi amaçsız şekilde kendimiz çizeriz. Dur durak bilmeyen coşku, delikanlılık, birden bire kan coşkusuyla bir olur…
Yapılan haberlerin kök yapısında hep böyle acı dolu şeyler içimizi yakar durur.
Giden, aramızdan ayrılıp giderken çok şeyleri de beraberinde götürür. Dün neşe veren kişi veya kişiler bugün neşesiz zeminin habercisidir.
Ağlama, yırtınma nafile…
Bizleri üzmenin yanında eziyet çektirerek giden gitmiştir gideceği yere. Kazaların sonunda yaşam savaşı veren de gidenin kaderini paylaşmış…
Engel denilen şeyle bir ömür boyu yaşam içerisinde olmak var ya. İşte, insanı kahreden asıl neden de o.
“Olmasaydı, yapmasaydım, niye böyle oldu?” demek boşuna artık… Olan olmuş, giden gitmiş, ama yaşamak zorunda olanlar bizlerle.
Yeni bir sayfada, yaşam tarzlarının mücadelesinde onlarla olunmalı ! Kaderin getirileriyle hayata küsmemeli. Şöyle olsaydı da, böyle olsaydı da sözleri durulmalı
Doğum sonrası engelli olmak ta Allahın bir takdiri…
Yaşamları aslında zor olsa da hayatın çarkında kendi dünyasında onlar mutludur. Düşünceleri düşünenlerden fazlaca yoğun. Kapalı bir kutu gibiler. Açıldıkça iç dünyaları açılır.
Onların yakınında bulunan yandaşları ilk önce aileleridir… Onların yaşam kaynakları bir avuç insanlardır ama anne yüreği en önde gelir. Onunla ağlayan, onunla gülen hep o’dur. Yanı başlarında hissettikleri sevgi tıpkı sıcak bir yorgan gibi. Engel tanımayan tek insan o’dur.
Geçtiğimiz gün yabancı televizyon kanallarını karıştırırken dillerini anlamadığım, fakat evrensel dilin anlaşıldığı bir program izledim.
Yeni doğmuş bir erkek çocuğunun tutmayan ayaklarını canlandırmaya çalışan annenin çocuğuyla birlikte geçen yedi yılının öyküsünün anlatımlarıyla inanın kendimden geçtim.
Anne ile çocuğu kırsal bir yerde yaşıyor, her an tıbbı imkân verilemeyen bir yer. Doğum sonrası bebeği muayene eden doktorlar anneye üzüntü dolu şu sözleri söylüyor,
“Maalesef bebeğin ayakları sağlıklı bir çocuğun ayakları gibi değil, çocuk ayakları dışında sağlık dolu.”
Bu sözler anneyi bir anda çaresiz bırakmaya yetiyor.
Doktorlardan uzak bir yaşam savaşı işte o an itibariyle başlıyor.
Çocuğun doğumdan itibaren anne ile beraber geçen günleri fotoğraflarla güncellenmiş. Geçmişte yaşananlar yalnızca sözlerle ve fotoğraflarla anlatılıyor. Çocuğun iki ayağı üzerinde durmasının imkanı yok. Her fotoğraf karesinde anne ile çocuğun gözlerinde başarmaya doğru inatçı bakışları var.
Anne çocuğunun eline verdiği ufak bir sandalyeyi toprak yolda sürükleyerek ilerlemeyi öğretiyor.
İkisi bir dünya oluşturmuş, anne gayretli, çocuk gayretli… Yanlarında onları seyreden yalnız bir dünyadalar, anne ağlarken çocuğuna gülüyor. Gözyaşlarını içine atarak oğluna moral verircesine tıpkı çocuğu gibi yürümeye çalışıyor. Onunla düşüyor, onunla ayağa kalkıyor…
Altı yaş sonrası oğlunun güçlenen ayakları onun müjdecisi. Yedi yaşına kadar verilen büyük coşkunun hediyesi anne ve çocuğa ait. Kendi ayakları üzerinde duran çocuğun annesiyle beraber yaşanan başarı öyküsü.
Yaşadıkları ülkede bulunan konularında uzman doktor ve profesörler hayretle öyküde şaşkın, televizyon programında bir aradalar. hatta doğumu yaptıran doktoru da orada. Gelişen bu döngüye anlam veremeden konuşup duruyorlar. Başarı takdiri ilahi deyip geçiyorlar. “Tıp” çaresiz şekilde anne ve çocuğu alkışlıyor..
Esasında engelli olarak gördüğümüz çoğu insan başarının başarmasında. Görmeliyiz onları !
Onları göremiyoruz, çünkü bizlerin gözleri bakar kör, yani esas engelli olan bizleriz. Farkında değiliz. Bunca iş insanımız etrafımızda, özellikle dağları ova yapanlar, lüks yaşam içindeler…
Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarında.
Yılbaşında çektirdikleri resimleri internet ortamında paylaşıyorlar. Yüzleri maskeli, belli ki maskeli balodalar. Noel çağrıştırıcı rolünü ne de güzel oynuyorlar !
Bir gün gelir, onlar arkalarına baktıklarında çok şeyi göremeden kaybolup giderler..
Ama o anneler var ya o anneler, dünya durana dek yaşamaya devam edecekler.
Gelin bu yıl o altın kalpli engelli arkadaşlarımızla bir olalım, onları bir an kendimizde görelim.
Nuri Erdener (Nam-ı diğer, Boksör Nuri)