GURBETTEN SILAYA DÖNÜŞ, MERHABA

2001 Yılında Donanma Kenti Gölcük’e, gurbete taşındım. 1999 Gölcük depreminin üzerinden 2 yıl geçmişti.

Çarpık kentleşmenin sonucunda depremin kent üzerindeki izlerini, tost haline gelmiş çok katlı binalara ait henüz kaldırılmayı bekleyen moloz yığınlarından, kısmen yıkık binaların pencerelerinden uçuşan perdelerden gördüm.

Halk üzerindeki izlerini ise donuk bakışlardan, moloz yığınlarıyla kaplı arsaların kenarlarında bağrına taş basan,17 Ağustos mezarlıklarında ağlaşan insanlardan; çamur içinde, çukurlar ve tümseklerle kaplı, kaldırımsız kentin yollarında, bir yerden bir yere hareket etmeye çabalayan, depremde fiziki engelli olduğu anlaşılan bazı vatandaşların çırpınışlarında gözlemledim.

15 Yıl boyunca, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Gölcük Belediyesi’nin, etkin koordine ve işbirliği sonucu (didişmeksizin) şehirdeki ulaşım, altyapı, donatı ve sosyal projelerini birer birer hayata geçirip, kenti harabeden modern hale dönüştürmelerine şahit oldum.

2 Ay önce sıla hasreti ağır bastı ve İskenderun’a taşındım.

Yaşadığım mahallenin 15 yıl önceki nüfusu 17 bin civarıydı yanılmıyorsam.

Bahçeli, en fazla 2-3 katlı evler vardı önceden. Bu süre zarfında yılda bir, iki yılda bir kısa süreliğine geldim hep sılaya. 35 bin ?! olarak duyduğum şimdiki nüfusa karşılık yönetim olarak “Belde” ünvanının yerini “Mahalle” almış, medeniyet canavarı tek dişini göstermeye başlamış.

Beton blokların papatyalar gibi kapladığı mahalle, sürekli artan nüfusa hazırlıksız olmaları nedeniyle çarpık kentleşmeye son sürat gidiyor ve birçok konuda alarm verme sınırında.

İnsanların bir yerden bir yere hareketleri engellerle kısıtlanmış.

Hatırlıyorum, çocukluğumda Almancı akrabalar, tanışlar İskenderun’a tatile geldiğinde Almanya’daki yaşam kolaylıklarını, şehirlerin güzellikleri ballandırarak anlatırlardı. Hayran hayran dinler hayallere dalardım.

Affınıza sığınarak kendimi o Almancı’ların yerine koymak istiyorum.

“Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır” düsturunu gönlümde tutarak, geri kalan ömrümü geçirmeye niyetlendiğim ve hasretle döndüğüm sılamda kendimce doğru olarak nitelendirdiğim, toplumumuzun kurallar bütününde ve nezih bir çevrede yaşam sürmesine engel olduğuna inandığım konularda öncelikle sosyal medyada cılız da olsa ses duyurma çabasına girdim.

Birkaç resmi kurumun BİMER’ne müracaat ettim.

İşte bu düşüncelerle kaplı iken Seyfettin Yıldırım Bey’e müracaat ettim. Onun desteğiyle arada bir 5 Temmuz Haber gazetesi aracılığıyla bu çizgideki konularda sizlere fikirlerimi arzetmek isterim.

Edeceğim sürç-i lisanlar nedeniyle şimdiden özür diler, teşekkür ederim.

Saygılarımla

Ali Gez

NOT: Bu makale 26 Kasım 2016 tarihinde www.5temmuzhaber.com sitesinde yayınlanmıştır.

Paylaşın...

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *