Yaşayan canlılar artık çok karamsar. Günümüz her an sıkıntı ve korkuyla geçiyor.. Yağmur yağmıyor. Yağsa dahi göstermelik..
Tüm çevremizi etki altına alan kuraklık belasıyla başımız tam dertte.
Ürünler toprakta ama su olmadığından yeşermeden kuruyor.
Bizleri ilgilendiren çaresiz dertlerle karşı karşıyayız.
Son on yıl bir paniktir gidiyor.. Kuş gribi, Domuz gribi, Kolera salgını.. Sıkça duyduğumuz terimlerin başında geliyor.
Yerkürenin hareketliliği ise çok ayrı bir konu. Bir deprem haberi duyduğumuzda tedirginiz
Geçmişte bu olaylar vardı da bizler mi farkında değildik?
Bilmem hangi kasırga türleriyle sarsılan ülkeler var.
Bunları her an duydukça başımız çok ama çok ağrıyor.
Nükleer tehdit ve radyasyon belası tam manasıyla içimize işledi. Bunları yapmayın dedikçe çaresiz yapılacak deniliyor.
Diğer yandan, Bilim adamlarının verdikleri beyanatlarından da bıktık usandık.
Her önüne gelen bir şeyler söyleyip durdukça biz neredeyiz diye şaşırıp kalıyoruz. Anladığımız kadarıyla uçurumun tam ucundayız, düşmek üzereyiz.
Son günler, dost toplantılarımızın yegâne konuşulanları.
Deprem ve kuraklık üzerine konuşuldukça konuşuluyor.
İnsanlarımız yurdumuzun her yöresinde yağmur dualarıyla yağmuru davet ediyor.
Bir taraftan da siyasetin en uç noktasındayız !
Tıpkı kuraklık gibi kupkuru bırakıyor. Haberler içeriğinde, şu şunu yapmış, bu bunu yapmış gibi sıkıntı dolu demeçler..
Bir siyaset, bir kuraklık konuşuluyor da konuşuluyor…
Kuraklıkla ilgili önlemlerden bahsediliyor.. Hangi önlemi, nasıl alacak insan ? Kâinatı yaratandan güçlümü ki onun yapacağını yapabilsin…
İnsanların artan nüfusunu kaldırmıyor yaşlı dünyamız.. Eski gücü tükendi bitti. Kalabalıklaşan bir dünya’da doğal bir çevre hayalleri nasıl yaşanılır..
Çevremizde oluşan ve oluşmaya başlayan kuraklığın sonu gerçekten vahim. Allah korusun bir de oksijen yavaşlarsa ne olur?
Denizlerimiz bu konuda en iyi rehber.
Balık soyunda azalmalardan da söz ediliyor. Yirmi yıl evvel ki balığın bereketi şu son yıllarda kesinlikle azaldı. Balıkçılar milyarlık teknelerle çıktıkları avlardan elleri boş dönüyor. Amatör balıkçılar sabahtan akşama kadar siftahsız denizden dönüyor.
Benimde bir teknem var.
Her çıkışımda aldığım tek ödül yorgunluk. Yaklaşık birbuçuk senedir balık avına çıkmıyorum. Zevkim tükendi bitti.
Geçen yıl yağan yağmurlara ne çok sevinmiştik. Her ne kadar hızlı ve hiddetli yağsa da yağan yağmur bizlere yaşam hazırladı. Sevdik, sevindik.
Dünyanın her bölgesinde çok değişik doğa olaylarında okyanuslarda otuz metreyi bulan dev dalgalar altında ezilen onbinlerce yerleşim birimlerinde yaşayanların can pazarlarını gördükçe korkuyoruz.
Kendi kendine patlayan yanardağların çokluğunu görüyor ve duyuyoruz. Gel de korkma!
Dünya canlılarının kötü yazgıları bitmek tükenmek bilmiyor.
Dünya patlayacak diye ödümüz patlıyor!
Çok rahatsız bir evrende kaderimizle başbaşayız.
Oluşabileceklerin karşısında oluşabilecek şeylerin sonuçlarını korku ve dehşet içinde açılmış gözlerle bekliyoruz.
Yalvarıyoruz Yaradan’a, “Allah’ım ne olur şu korku dolu günleri bize gösterme! Gördüklerimizle kalalım” diye dua içerisinde oluşum içindeyiz.
Tüm bunların yanında, Bilim adamları yeni oluşturdukları ürünlerin peşinde. Kurbağadan fare, domatesten biber, balıktan tavşan, armuttan kivi daha neler neler…
İcat edip önümüze sunmaya çalışıyorlar..
Galiba yanlış zamanda geldik biz bu Dünya’ya.
Dün başka, bugün başka olayların cereyanına kapılmış gidiyoruz.
Her ne kadar çoğu olaylarda karamsarlığa kapılsak dahi yaşamımızla ilgili önemli öğütleri uygulamamız gerekir.
Çektiğimiz sıkıntı dolu günler hayırlısıyla geçer gider ve unuturuz bu günleri..
Allah sonumuzu hayırlara getirir inşallah..
Nuri Erdener (Nam-ı diğer, Boksör Nuri)